Gülse Birsel nasıl kurtulur? başlığı işin esprisi.
Hepsinden önce bir tebrik gönderelim kendisine.
Bu tebrik girişinde samimiyet vardır. Şüphe olmasın.
Daha açığı, işin içinde alaysamalı bir bıyık altından gülmece ya da karnımdan konuşma gibi ne idüğü belirsiz bir samimiyetsizlik yoktur.
Hürriyet gazetesi yazarlarından Gülse Birsel hakkında iki sene önce arka arkaya yazdığım iki yazıyı bilmeyenler bu satırlarıma bir anlam veremeyeceklerdir.
Yazımın sonunda meraklısına bıraktığım bazı notlar var ki, dileyen okurlarım oralardan meseleyi tetkik edip bu yazımla ilişkilendirebilirler.
Anımsatma gayesiyle ve birkaç cümle ile de olsa iki yıl öncesine dönüyorum.
O dönem yani Mart 2013’te Gülse Birsel Hürriyet’te yazmaya başlamıştı.
İlk yazılarında özensiz yazıyordu.
O kadar ki; zırt pırt ünlem işareti kullanmanın, edebiyat dünyasında nasıl yorumlandığını hiç bilmeden, zaten el kadar bir yazıda kırk ya da elli tane ünlem işaretini çekinmeden kullanıyordu.
Biz de ünlem enflasyonunun yazıda yarattığı kirli ortamda ünlemlere takılmadan fırsat buldukça yazıyı okumaya çalışıyorduk.
Sonra bu konuyu bir iki kez işledim…
Bugün pazar. Tatil günü. Gugıl arama motoruna girip “Gülse Birsel'in son yazısı” yazdım.
Bakalım ne var ne yok bizim ünlem cephesinde diye.
O da ne?
İlk dönemki yazılardan eser yok.
"Nasılsa markayım, ne yazsam sorgulanmaz okunur " kolaycılığından bir iki senede de olsa sıyrılmış.
Kalemine, hatırı sayılır bir çeki düzen vermiş ve okura saygısını gözler önüne sermiş anlayacağınız.
Bir zamanlar el kadar yazıda bulunan kırklı ellili ünlem adetleri “on” un altına düşmüş.
Bence gâyet başarılı.
Mesela son yazısının başlığı “Yunanistan nasıl kurtulur”.
Yazı gayet güzel, akıcı ve anlaşılır.
Ha, tabii gönül isterdi ki bir soru cümlesi olan "Yunanistan nasıl kurtulur" başlığının sonuna soru işaretini de koysaydı.
Ama o kadar olur, o hatalar da düzelecek zamanla.
İnanıyorum.
Sabrın sonu ile
.
.