20 Ekim 1996 tarihli Aydınlık dergisinin manşeti şöyleydi:
“ABD’nin eski Ankara
Büyükelçisi Abramowitz, Tayyip Erdoğan’ı
başbakanlığa hazırlıyor.”
Durun.
Hemen “İşte bak, Erdoğan ABD’nin adamıymış.” diye atlamayın. Devam edelim…
Ayrıca sadece bu da
değil, İslâmî hassasiyeti yüksek
muhafazakâr kesimin tamamı, o dönemde bu haberi okuduğunda, şöyle düşünmüştü:
“ İyi de, ABD geri zekâlı
mıdır ki, kendisi aleyhinde beyanatlar veren, kendisine antipatiyle bakan
Erdoğan’ı desteklemiş olsun?”
İşte tarihsel süreç ve nesnel koşullar gösterdi ki, denklemin içindeki lokomotif ve gerçek parametreyi çalıştırmadan, doğru değerlendirme yapmak imkânsız.
İşte CIA tarafından, başta
Türkiye’yi, daha sonra da Türkiye aracılığı ile diğer dünya milletlerini teslim almak, işgâl etmek için oluşturulan
FETÖ/PDY (Paralel Devlet Yapılanması) projesi, dîni orijinli bir
hareket olduğundan, dîni hassasiyeti yüksek olduğu bilinen birisine ihtiyaç vardı.
O kişi, Recep Tayyip
Erdoğan’dı.
Şeytâni plâna göre, FETÖ’nün sızması için Erdoğan ve ekibi, onlar
hiç fark etmeyecek olsa da, basamak
olarak kullanılacaktı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin
tüm kılcallarına sızılabilmesi için öyle
birisinin başa gelmesini desteklemeli ve onaylamalıydılar ki, bu gelecek kişi
örneğin asla sol görüşlü biri olmamalıydı.
Hattâ Amerikancı bir
liberal bile olmamalıydı.
Çünkü bu iki profil, dîne karşı olumsuz tavırlarıyla, dîne karşı mesafeli durarak, FETÖ projesinin kanserli hücre gibi çoğalmasına mâni
olacaktı.
Her kim gelirse gelsin, muhakkak dinî görüşlere saygılı,
İslâmi duyarlılığı yüksek biri olmalıydı ki, CIA’ nın projesi memlekette ciddî
bir engelle karşılaşmamalıydı.
Erdoğan’ın
Amerika aleyhindeki düşünceleri
ise CIA’yı işte bu yüzden hiç rahatsız etmiyordu.
Onlar, laboratuar ortamında oluşturdukları bir virüs gibi, Türkiye’nin başına musallat edecekleri FETÖ’yü düşünüyorlardı sadece.
Hülâsa; FETÖ hareketi,
yeryüzünün ve insanlık tarihinin gördüğü/göreceği en sinsi ve profesyonelce plânlanmış bir işgâl
hareketidir. Bu tarihten sonra, yeryüzünde bu
profesyonellikte ve kahpelikte bir
işgâl plânının tasarlanabileceğine inanmıyorum. Çünkü bir tık ötesi yok
bu akıllara zarar projenin.
Unutmayın, Titanic sefere çıktığında, hiç kimse o devâsa geminin batacağına inanmıyordu.
İşte Fethullah Gülen hareketi, Amerika'nın kirli ve iki eli kanlı istihbarat tarihinin
Titaniğidir.
Sabrın sonu ile